Dünya ve âhirette insanı mesut eden imândır, îman her şeydir. O olmazsa her şey yoktur. Îman Allah’a ve onun indirdiği ahkâm ve haberlere inanmaktır. Bir kimse Kur’ân-ı Kerîm’in bir hükmünü veya bir haberini yalanlarsa mü’min sayılmaz, îman ettikten sonra İslâm’ın tümünü veya bir kısmını inkâr veya onunla istihza ederse mürted sayılır. Bunun için mü’min olarak yaşayıp ölmek isteyen kimse İslâm’ın ahkâmım öğrenip onlara imânı devam ettirmek zorundadır.
İşte böylece İslâm âleminde salgın hastalık gibi irtidâd -İslâm’dan dönmek- yaygın bir hale gelmiştir. Şehir ve kasabaları aşarak köylere kadar uzanmıştır. Normal olarak bir evde İslâm’a inanan olduğu gibi inanmayan da vardır. Bu acı da olsa gerçektir. Ama maalesef İslâm âleminin başına gelen bu felâket yetmiyormuş gibi gerçekten İslâm’a inanan kimseler de ufak tefek sebeplerden dolayı birbirleriyle uğraşıp bölünüp parçalanmak için ne gerekirse onu yapıyorlar. Düşünce ve meşrep ayrılığı yüzünden birbirlerini tekfir ediyorlar. Tekfir eden ile konuştuğun zaman, onun müslüman olduğunu göreceğin gibi, tekfir edilen kimse ile de konuştuğunda onun da hakiki müslüman olduğunu göreceksin. Fakat ölçüsüzlük onları bu hale getiriyor. Müslümanları tekfir etmek kolay bir şey değildir ve faydası yoktur.
Bir müslümanın sözü veya hareketi şüpheli olsa da onu te’vîl etmek mümkün olduğu takdirde tekfir edilmemesi gerekir. Bir kimse birisine “sen kâfirsin” veya “falan adam kâfirdir” derse şayet gerçekten kâfir ise zaten mesele tamamdır. Yoksa o söz, kendisine döner. Yani kendisi kâfir olur. Peygamber (sa.) şöyle buyurur: “Bir kimse bir kimseye “kâfir” veya “Allah’ın düşmanı” derse ve böyle olmazsa mutlaka (o söz) kendisine döner”. Binaenaleyh tekfir memuru imiş gibi şuna buna kâfir diyen kimselerin, Peygamber (sa.)’in bu sözüne kulak verip iz’ana gelmeleri lazımdır.
Yorum Yap